3. yıl koleksiyonumuza eklenen FALL EDITION serisindeki ketenlerin günlüğünü ele geçirdik.
eylülün 10. günü
dünden beri ikisinde de heyecan verici bir hareketlilik var; sanırım yeni bir şeyler olacak. onun hazırlıkları içindeler. bilgisayar başındaki işlerinin kaldıklarından söz ediyorlar. rahat rahat son halini vermek istiyorlar üzerine titredikleri işe. bir kısmı benimle alakalı sanırım. “çok güzel oldu,” diyor; “içim çok rahat, üzerimdekiler de.”
eylülün 12. günü
ani bir kararla kendimi önce arabada, sonra da çok ışıklı ve çok renkli bir alemde buldum. burası gündelik şeylerin sergilendiği, sepetlere atıldığı ve torbalara doldurulduğu bi’ yer. biraz kalabalık da. insanlar iş yerinde yaşadıkları bazı zorluklardan bahsediyorlar. birkaç reyonun önünde durduktan sonra önce arabadaki, ardından evdeki koltuğun üzerindeydim. kendini benimle iyi hissediyor olmalı, tüm bunlar olurken beni üzerinden çıkarmayı hiç düşünmedi.
eylülün 14. günü
evin kapısı açıldığı an üzerimde iki pati ve bir burun hissettim. köpek denen hayvan çok duygusal ve dolaşmayı da çok seviyor. doğanın içinde yaşamak büyük şans. gün batımına karşı badem ve ceviz ağaçlarının arasında yürümek büyük keyif. bu ritüelden en çok keyif alan yine köpekler tabi.
eylülün 18. günü
“hadi bi’ değişiklik olsun,” diye arabaya atlayıp dolambaçlı, sık ağaçlı ve bir kısmı çakıllı bir yolu aşıp harikulade bir bağa ulaştık. burada olmak onlara iyi geliyor; güzel şeyler yiyip içip sohbet ediyorlar. yanlarına bir çift geldi, sahipleriymiş. biraz da benden bahsettiler. hoşuma gitti. buranın gün batımı da bir başkaymış; sivri bir kayanın ardından ve midilli’ye doğru.
eylülün 20. günü
bundan henüz nasıl bahsetmedim hayret. her sabah dingin bir ritüel oluyor bu çatının altında. bir teşekkür gibi; o an’a, o nefese, o oluşa. mavi bir matın üzerinde buluşuyoruz her sabah. beden ve zihin arasında muazzam bir ahenk oluşuyor. benim için bulunmaz bir eşlik. yeni sınırlarımı keşfediyorum bir yandan, o sınırlar sürekli değişiyor, şekil değiştiriyor. bir köklenme, güneşe selam durma, rahatlama hali. sonra tüm evi kahve kokusu kaplıyor.
eylülün 23. günü
gündüzün geceye, havanın yaza denk olduğu bi’ gün bugün. aralarında, “herkes gitti, deniz sakindir,” diye konuştuklarını duydum. bir de sürekli haşlanmış mısır yiyememiş olduklarından bahsettiler.
eylülün 26. günü
dışarda akılları uçuran bir rüzgar var. atölyede siparişleri hazırladıktan sonra biraz güneş almak için kahveyle bahçeye çıktık. arka tarafın kedisi bol. tizden bir senfoni çalınıyor sürekli ayak altında. bi’ tanesi çok cana yakınmış; “cimcime,” diyorlar.
eylülün 28. günü
atölyenin çalışma saatleri biraz farklı. öğlen başlıyorlar ve iş ne zaman biterse o zaman akşam oluyor. cuma günleri ise tatil. bedenen orda olsalar da zihinler farklı keşiflerde. bugün şu satırlarlara takıldı benim de gözüm:
“atlas yeryüzü denen yapboza baktı. parçalar sürekli yeniden kesiliyordu, fakat resim aynıydı; buzdan takkesiyle uzayda dönüp duran elmas mavisi bir gezegen. onun kadar güzeli yoktu. ne kızgın mars, ne bulutlu venüs, ne de kuyrukları güneş rüzgarlarıyla savrulan kuyrukluyıldızlar.
derken tuhaf bir şey geldi atlas’ın aklına.
neden yere indirmeyeyim şunu?”