7th YEAR WARM WEATHER | NEW HORIZON

Posted by zeynep özar berksü on

bir yolculuk nereden başlar? şehirden çıkış tabelasının sağ camda belirdiği zaman mı, çevrilen kontakla mı, yanına alacakların listesini yaparken mi, yoksa fikir akla ilk düştüğü andan itibaren mi veya daha öncesinden, öylesine bir gün masanın başındayken başını pencereden dışarı çevirip yukarı baktığı o andan mı? ne zaman düşer yolculuk fikri insanın aklına ve bedeni ne zaman uyum sağlar bu yolculuğa? insan kendini ne zaman hazır hisseder yola çıkmaya? kaçmak için midir yol, yoksa yakalamak için mi? ne arar da ne bulur insan yola çıkınca?

bir yolculuk ne kadar sürer? takvimde işaretlenen dönüş günü geldiğinde mi, evin kilidini çevirdiğinde mi, yanında getirdiklerini yerleştirirken mi, yoksa zihni bıraktığı yerden döndüğünde mi veya yeni bir yolculuk için hazırlanılan süre buna dahil mi? ne zaman yerleşir insanın aklı kaçtığı yere ve bedeni ne zaman uyum sağlar bu dönüşe? insan ne zaman yeniden yerleşir döndüğü yere? kaçınca kurtulur mu, yakalayınca huzura erer mi içi? peki ne olur aradığını bulunca?

bir yolculuk ne zaman biter? insan bir kez yola çıktı mı bitsin ister mi yoksa yol onu çağırmaya devam eder mi? gidilen yer aynı olsa da yol değişir mi veya değişmek için ayrı yollara çıkmak gerekir mi? insan, yolculuğu boyunca aynı kalır mı, yoksa sürekli değişir mi? bir kez buldu mu kalır mı olduğu yerde, yoksa düşer mi aklı başka yerlere? peki buradan nereye?

bizim dönüp dolaşıp geldiğimiz yer burası; ged’in bize baktığı yer. onun hikayesi biraz da bizim yolculuğumuzun işaret noktası. evi dediği yerde başlayıp patikaları aştığı ve başka bir limandan yeni bir ufka yelken açtığı.

şu an, oradayız.

evimiz dediğimiz yerde başlayıp bir kasabada soluklandığımız ve dağların ardından bir limana ulaşıp buradan yeni bir ufka yelken açtığımız. istanbul’dan ayrılırken de vardı martılar, şimdi başka bir kıyıdan selamları var.

biz güzel bir şey yapmak, bunu da doğru şekilde yapmak isteyen iki kişiydik. one square meter’ın henüz adı dahi ortada yokken aklımızda ve konuşmalarımızda dönenlerle şu an yaptıklarımız arasında dağlar olsa da aslında hep yoldayız ve evimiz dediğimiz yerdeyiz. kıyılar ve bizi selamlayan martılar farklı olsa da güzelin ve doğrunun izini sürmeye devam ediyoruz. yolculuğu da seviyoruz, evi de. ekleye çıkara, düşe kalka, deneye yanıla. yol bazen gözümüze aynı görünse de sürekli yeni bir hikaye.

kış -hepimiz için- sert geçti, yine de çanakkale bize iyi geldi. bize düşünebileceğimiz, oturup iki lafın belini kırabileceğimiz, çalışabileceğimiz, farklı dertler edinebileceğimiz, sınırları zorlayabileceğimiz alanlar verdi. bizi cesaretlendirdi. doğru zamandı ve doğru yerdi. bunun için müteşekkiriz.

7. yıl koleksiyonumuz hayal ettiklerimizle, gerçekleştirmek istediklerimizle ve yaptığımız seçimlerle yolun bizi getirdiği yerin ta kendisi. olduğumuz kıyıdan baktığımız yeni ufuk çizgisi.

yol bize bildiğimiz izden şaşmamamızı söyledi ve bizi bir yandan şaşırtmaya hep devam etti. heyecanımızı ve inadımızı buna borçluyuz bir şekilde; burnumuzun dikine gidip ama bir yandan dinlemeye, öğrenmeye, merak etmeye devam ettikçe yeni yollar açıldı önümüzde. bu da onlardan biri, 7. yıl koleksiyonumuzun sıcak hava edisyonu ile adım attığımız yeni dünya.

uzun zamandır aklımızın kenarında duran bir konuydu erkekleri de giydirme fikri. doğru zamanı ve doğru yeri bekledi. zaman bize o deneyimi edindirdi, çanakkale ise ihtiyacımız olan alanı verdi. günlük hayata dair senaryolar kurarak ve o senaryoların içine silüetler yerleştirerek şekillendirdiğimiz; bugüne hep bir önceki senenin içinden çıkarak gelen koleksiyonumuz bize bunu söyledi. kadın yanına erkeği çağırabildi. formlar birbirleri içinde evrildi ve yeni bir görünüme büründü. aslen yaptığımız, kurduğumuz dünyayı doğru proporsiyonlarda yeniden kurgulamak ve yeni modellerle zenginleştirmek oldu.

başlangıç noktamız yine gündelik senaryolardı; davranışlar, alışkanlıklar, olasılıklar, olmazsa olmazlar, hayaller, hayatlar. ve bu senaryoların içinde görmeyi arzu ettiğimiz formlar. rahatlığın ön planda olduğu, sade, süssüz, iyi düşünülmüş ve incelikle tasarlanmış; kadının elinden tutan, hatta zaman zaman ondan rol çalan modeller.

önceliğimiz model paleti oluşturmak oldu. hangi ihtiyaçlara nasıl cevap verebiliriz, nasıl çok yönlü kullanım sağlayabiliriz, üretim modelimizden sapmadan ve koleksiyonun ruhunu bozmadan neleri çeşitlendirebiliriz; bunları düşündük. zihnimizde canlandırdıklarımızın ve sizden gelen mesajların izinden gidip bir ilk seçki belirledik: bir ceket, bir haori, bir gömlek ve iki pantolon ile yola çıkmaya karar verdik. devamını nasıl getirebileceğimize dair fikirlerimizi de deftere not ettik. hikayelerini sırasıyla anlatalım…

klasik denim cekete yorumumuz olan DEN JACKET’ın erkek koleksiyonunda yer bulan hali, tamamen anatomi ile ilişkili. öyle ki; daha geniş bir sırt, daha düz bir torso ve daha uzun kollar. oranları doğru kurgulayıp mevcut kalıbımızı buna uyarladık. yaptığımız değişikliğin ardından açılan alan, cep boyutuyla da biraz oynamamıza olanak tanıdı. ve her zamanki sade, az dikişli ve süssüz yerini koruduk.

japon geleneksel kimono-stili ceket olan SAN HAORI, uniseks olduğu için, üzerinde herhangi bir oynama yapılmasına gerek duymadan cinsiyetler arasında rahatça hareket edebilen bir model. omuzlara oturan ve yine de üzerinizden dökülen bir yapıya sahip. hafifliği ona bir gömlek havası verse de yaka bandına bağlı iplerini iliklediğinizde bir cekete dönüşebiliyor. kollarının altındaki kesikler, onu harikulade bir çalışma arkadaşı yapıyor. üzerinize bir şey geçirmek ve fakat o şey sizi sınırlamasın istediğiniz zamanlar için ideal.

BIG SHIRT, koleksiyonun yenilerinden. yaklaşan mevsim için kullanım alışkanlıklarını düşündük ve rahatlığı aranacak ilk özellik olarak başa yazdık. ciddi bir işçilikten veya çok parçalı bir yapıdan ziyade hafif ve sade bir tasarıma yöneldik. bu anlamda bize yol gösteren, veya bu yolun izinden giderken aklımıza düşen demek daha doğru, klasik bovling gömleği oldu. yine de o üniforma halinden biraz uzaklaşmak istedik; doğal elyaflar ve solid tonlar formun yeni bir görünüm kazanmasına yardımcı oldu.

LUN PANTS de anatomiden hareketle dönüşerek kendine yeni bir yer bulan modellerden. daha yüksek bir karın, daha uzun bacaklar, daha derin cepler, daha geniş bir bel hattı ve kemer bantları. kesimindeki daralmayı koruduk, paça uzunluğunu çok ince bir çizgide tuttuk; hem botla hem ayakkabıyla giyilebilir ve dilendiği zaman kıvrılabilir. seçeceğiniz kumaşa göre kendine farklı yerler bulabilecek çok yönlülüğe sahip; arzu ederseniz ofiste, arzu ederseniz hafta sonu buluşmalarında veya sahil kenarında size eşlik edebilecek nitelikte.

bizi en çok heyecanlandıran model ise MOB PANTS tabi. şekli ve ismi, erkekler için tasarlamaya karar verdiğimiz ilk günden beri aklımızda. belki de bu yolculuğun hareket noktası. 50’lerin gangsterleri. o pileler, o döküm, o duruş. giyeni ile birlikte hayata kafa tutan o çizgiler. hemen de bitsin istemedik, biraz daha hareket kazanması ve duruşunun her koşulda yüksek kalması için paça hattını kıvırıp ayakkabınızın üzerine dökebileceğiniz bir alan ekledik. cepleri oldukça geniş ve kemer takmak istediğiniz zamanlar için bantları hazır.

işin hoş yanı, erkekler için tasarladığımız modellerin kadınlar tarafından da giyilebiliyor olmaları. şöyle ki; kadın kalıplarını 1.68 cm boy standardına sadık kalarak kurguluyoruz, erkeklerde ise -doğal olarak- proporsiyonlarda bir uzama oluyor. kalıp standardı 1.78 cm olarak alınıyor. eğer bacaklarınız veya kollarınız bizim kadında standart kabul ettiğimiz kalıp çizgilerimizden uzunsa veya örneğin pantolonda daha yüksek bel tercih ediyorsanız, erkek beden tablosundan ölçülerinizin karşılık geldiği bedeni tespit ederek bu modelleri rahatlıkla üzerinize geçirebiliyorsunuz. bunu birkaç beden için atölyede üzerimizde test ettik, görünümler çok hoşumuza gitti.

bazı şeyler değişmedi tabi; savunduklarımız gibi. biz iyi bir ürüne inanıyoruz ve bunun altını çiziyoruz. hiçbir şey sil baştan değil. her şey seneler içinde birbirinin üzerine eklenerek ve zenginleşerek bugüne geldi. şu an koleksiyonumuzda olan modeller bugüne kadar edindiğimiz birikimlerin ve teknik deneyimlerin evrildiği nihai nokta. evrensel, içinde var olmak istediği zamanı kendi belirleyen, size hiçbir kimlik dayatmayan, sizin karakterinizle kendine yer bulan, gardırobunuzdaki diğer parçalarla kolayca uyum sağlayan, rahatça üzerinize geçirebileceğiniz, süssüz ve zarif modeller. modellerin senelerce bizimle birlikte olabilmelerini sağlayan, seneler içinde değişen ve her değişimle yeni ifadelere bürünebilmelerini sağlayan kumaşları.

koleksiyonumuzda yer vereceğimiz kumaşları belirlerken dikkat ettiğimiz ilk unsur, barışçıl olmaları. bu ne demek? bu, üretimleri esnasında ve kullanımları boyunca insanla ve doğayla barışık olmaları demek. bu kümenin içine şeffaflığı ve izlenebilirliği de koyabilirsiniz kaliteyi ve uzun ömürlülüğü de.

süreç bunlarla sınırlı değil tabi; incelikle düşünülmüş bir tasarımı kaliteli kumaşlarla nasıl buluşturduğunuz da önemli. biz, tam da bu yüzden, atölyemizi bir laboratuvar gibi kurguladık. her şey açık, her şey ortada. tasarladığımız modellerin kalıpları askıda, kumaşlar yanı başımızda. arka sıra masalarda kesilip, orta sırada iğnelenip ve makinalarda dikilip askıya asılıyorlar. tam sizden gelen siparişler kadar. ne bir eksik ne bir fazla. ‘bitenler askısı’ gün sonunda atölyenin en ucuna sürülüp paketleniyor; ertesi sabah kargo firması tarafından teslim alınıyor ve size ulaşıyor. olur da yolunuz düşerse, kapımızı çaldığınızda o gün içerde neler yapıldığına tanıklık edebilirsiniz pekala; bu siparişlerin dikimi de olabilir ürünlerin fotoğraf çekimleri de. her yer aydınlık, her şey içerde ve bizim kontrolümüzde.

bir ürünü iyi kılan tüm bu değişkenler bütünü aslında; hangi motivasyonla tasarlandığı, ne tür kumaşlar kullanıldığı, hangi üretim koşullarında hayata geldiği, size nasıl ulaştığı ve sizinle ne kadar yaşadığı…

bir kıyafetin yolculuğu nereden başlar, ne kadar sürer ve ne zaman biter, üzerinde konuşmamız gereken konu bu aslında. bizim arzumuz, hikayeleri olabildiğince barışçıl, süreleri olabildiğince uzun ve yaşanmışlıkları mümkün olduğunca kıymetli kılmak. bu, kulağa romantik gelse de, oldukça politik bir tavır ve şu an olduğumuz yerde bu tavrı gururla sahipleniyor ve savunuyoruz. bir türlü değişmeyen, belli ki değiştirilmek istenmeyen, mevcut aksak ve yıkıcı sisteme karşı başka bir üretim modelinin mümkün olduğunu göstermek; insanla, doğayla ve kıyafetle olan ilişkimizi temize çekmek için burnumuzun dikine gitmeye ve bir yandan dinlemeye, öğrenmeye, merak etmeye devam ediyoruz.

bu mektubu size, siz koleksiyonla tanışmadan bir gün önce, soğuk ve yağışlı bir günde yazıyoruz. okuduğunuz ve bize eşlik ettiğiniz için teşekkür ederiz. umarız koleksiyonu sever ve bu yeni ufka bizimle bakmaya devam edersiniz. aklınıza takılan her ve herhangi bir konuda bize yazabilirsiniz.

görüşmek dileğiyle,

sevgiler.

zeynep & çağrı

behind the scenes one square meter

← Older Post Newer Post →



Leave a comment